19 Nisan 2011 Salı

Şizofreni

Her nefes alışı beni öldürüyor.
Her derin soluğunda vücuduna adım adım yayılan ılık, saf, temiz hava olduğumu hayal etmekten kendimi alamıyorum.
Binlerce farklı tende dolanmanın yorgunluğu, bacaklarımı ağırlaştıracak kadar gerçekçi. Gecenin soğuğundan onun vücuduna doğru çekilişim, parmaklarımla ürkek bir biçimde kalbine doğru gidişim… Kirli hayallerin bembeyaz anılarıma karşı açtığı savaşın gürültüsü kalbimden dışarı akmanın yolunu arıyor. Delilikle savaştığımı hissediyorum. Pes ediyor bacaklarım, incecik bedenim yere yığılıyor. Ama hayallerim tüm pisliğiyle ayakta.
Sıcacık, berrak, aydınlık… Kalbini bırakmak istemiyorum. Tüm gücümle sarılıyorum, ama her güzel şeyin sonu var derler ya… Öyle bir şey...
Karmakarışık yollarda yürüyorum, hayır, sürükleniyorum. Nerede olduğumu bilmiyorum. Bildiğim tek şey… O’yum; aynalardaki tüm “ben”ler yok oluyor. Gördüğüm beden onunki.
Yumuşacık sandığım teni unutulmuş yanlarını gösteriyor bana; zamanın darbeleriyle çatlamış, acımasız duvarlar...
Dudaklarının aralandığını görüyorum karanlıkta. İçeri sızan ışık gözlerimi acıtıyor. Bir tutam saç, aralanmış dudaklarının önünde sallanıyor. “Ben”i geri istiyorum, saçını nazikçe kulağının arkasına götürebilecek olan “ben”i... Yalnızca saçlarına dokunmak istiyorum ben. Ama “Hayır.” diyor, beni önündeki mumun ateşine atmak istiyor.
...
Her nefes alışı beni öldürüyor.

4 Nisan 2011 Pazartesi

Taç

Bilmezdi ki taçları süsleyen çiçekler,
Siyah eldivenli, soğuk ellere alışkınlardı.
Konuldukları her yeri mezar zanneder,
Başında durdukları herkesin adını
"Yalnızlık" koyarlardı.