24 Mart 2015 Salı

Ulysses, Son

Tavan pis.
Şehri damarlarımda hissediyorum. Nabzıma eşlik ediyor, nabzıma hükmediyor. Araba ışıkları, kan suratıma yükselip yanaklarımı yakıyor. Eski otel odasının küflü perdelerinden içeri akıyor, ışıklar, pis tavanda dans ediyor. Motor sesleri. Gecenin karanlığına sığınan saçma konuşmalar. Hiçbir şey ifade etmiyorlar. İşte bu gece benim gecem, bu şehir benim şehrim.
Ama en çok araba ışıklarını seviyorum. Kalbimi en çok onlar hızlandırıyor. Hızla akıyorlar, damarlarımdaki kanın aktığını hatırlıyorum sanki, yaşadığımı.
Tavan çok pis. Lambanın ışığının tavanda yaptığı şekil asimetrik. Arabalar geçmeye devam ediyor, trafik yoğun.
Ne aldım ben?
İş yerindeki adam. Lanet adam. Her gün pis sırıtışını görmekten sıkıldığım adam. Kafamı yastığa koyduğumda saatlerce izlediğim o sıkıcı tavan. Tertemiz tavan, boş tavan, caddeler gibi. Bu gece o sırıtış da yok o temiz tavan da.
Tavan burada çok pis. Adamlar burada yabancı. Caddeler dolu, arabalar geçiyor.
Burası bu gecelik benim şehrim. Tek gecelik hayatım, tek gecelik bir "ben". Tek gecelik tavanımı da adamlarımı da sevdim.
En çok da araba ışıklarımı sevdim.
"Tek".
Tek geceden bir şey olmaz. Tek bir seferden.
Tavan pis. Ellerime bakıyorum, orantısız görünüyorlar.
Ne almıştım ben?
Adamlardan birinin bıçak yarasını hatırlıyorum. "Kavga" demişti, ve bir şeyler daha. Bulanık, araba ışıkları gibi. Tavandalar. Pis. "Eğlenmek istiyorum" demiştim, "Benim için neyiniz var?" Uzaklaşmak istiyormuşum. Yeni bir şeyler tatmak. Öyle dedim. Çok sıkılmışım aynı günü başa sarıp oynatmaktan her sabah, kendimi bırakabilirmişim en yakın köprüden aşağı hatta, fark etmezmiş, böyle diyememiştim.
Bir çamaşırhaneye girip dönen çamaşırlara güldüm çok sonra. Galiba sirenlerden saklanıyorduk.
Orası da pisti. Çamaşırhane. Pis bir şehir burası. Tavanlar pis, adamlar da. Benim biraz pisliğe ihtiyacım varmış. Ve trafiğe. Gelince fark ettim.
Ne aldığımı hatırlamıyorum. Ama tavan çok pis.
Ne aldığımı hatırlamıyorum. Ama çantamda daha fazlası var. Çok daha fazlası. Maaşımın yarısı var çantamda. Yarısı da yok. "Atı öldürmeye yeter" demişti adam.
Tavan pis, benim gibi. Damarlarımda akanlar, kalbimin pompaladıkları gibi. Araba ışıkları gibi vızır vızır bütün şehri kat edip son hızda, en nihayetinde bir pis tavana yükselmek istiyorum, bu pis şehrin, pis bir hayat kesiğinin bir parçası olmak. Çantamda beni şehrin caddelerinden tavana taşıyabilecek kadar var.
Dönmek istemiyorum.

Hiç yorum yok: