10 Haziran 2011 Cuma

Bir Nefes

Korkuları her geçen saniyeyle, her karanlık geceyle büyüyor insanın... Bir noktada bedenine sığmıyor artık, dışarı, hayata taşıyor. Altındaki yola akıyor yavaşça, bazen damarı kesilmiş gibi, gökyüzüne kadar ulaşıyor o damlalar. Gökyüzüne bakıyor; güneşin önünde kabuslar... Her şeyin, herkesin ortasında kalakalmış o an; insanlar geçip gidiyor, vızır vızır arabaların ışıkları, ama o elini bile kaldırmaktan aciz... Yıldızlar düşüyor, sonsuz karanlığa bırakıyorlar kendini...
Baksana, yıldızlar!
Dur diyemiyor, bir dilek bile tutamıyor insan. Zaten anlam veremiyor o an dilek tutmaya, geçmişte tüm hayallerini adadığı yıldızlar kayıp giderken ellerinin arasından.
Geçmişte...
Evet, geçmişte.
Hayallerini neye adıyordu ki son zamanlarda?
Cevaplayamıyor bazı soruları. Cevaplar yoksa sorular niye var ki? Bilmiyor, birden, hiçbir şey bilmediğini öğreniyor insan... Hiçbir şeyi biriktir(e)mediğini görüyor ceplerinde. Peki,  bir geçmişi oldu mu ki, eğer şimdide izleri görünmüyorsa?
Yavaş yavaş, ilk sayfasından yakılmaya başlanan bir kitapta buluyor kendini. Üstünden geçtiği, ayak izleriyle boyadığı kelimeler yok olmuş arkasında... Yürümek zorunda sürekli, boşluğun hafifliğini taşımak zorunda son sayfaya kadar.
Ölmek zorunda insan. Ve ateş böcekleriyle sonlanmalı hayatı, yakılan kitaplar, yakılan sayfalar gibi... Işık kadar görkemli olmak zorunda yitip gitmesi. Hayallerini adadığı her yıldız düşmeli ona saygı duyarak, bir tek onun ışığı parıldamalı gökyüzünde. İşte bu yüzden, herkes ağlamalı kayan yıldızları gördüğünde, dilek tutmak yerine.

2 yorum:

Sinem dedi ki...

bazen saklanmak için en iyi yer senin blogun oluyor :)

Muki dedi ki...

Yazılarında bir an uçuşa geçebiliyor insan. Yeni ve iyi bir yazar yetişiyor galiba. Yolun açık olsun.