7 Ekim 2010 Perşembe

Buz

Ayın gözlerine bakıp, güneşi beklemekti yaptığım.
Yaptığım, yalnızca bulutlara "çekilin!" demekti küçücük bedenimle.
Yaşamak için tek bir günü olan kelebeğin zarif çırpınışlarıydı gözümün önünden akanlar.
"Bitti..." dedim.
O bomboş, soğuk yatakta...
"Ben burdayken bitemez."
Çok derinlere gömülüydü sanki sesin.
Öyle bir ışık yandı ki kapının ardında...
Cennetin saklı köşelerinden düşen bir tüy parçası gibi süzülerek gittim ışığa doğru.
"Dokunamam..." dedim.
O bomboş, soğuk rüyada.
"Ben burdayken ateş bile soğuktur."
Çok yakındı sanki sesin...
Kulağımın yanında. Kanatlarımın arkasında.
Gölgemde saklı belki... İçime üflenen sıcacık bir nefes gibi.
"Üşüyorum..." dedim. "Öleceğim."
Git gide daha da derine düşüyordum kendi gözlerimin arkasında.
"Hayat soğuk... Ama ölemezsin."
Karanlık bir denizin ortasında birden duyulan güvenilir, ılık bir kelime gibi...
Neden bu kadar soğuktu her şey?...
Neden kıpkırmızı ateş bile eritemiyordu buz tutmuş ümitlerimi?

...

Hiç yorum yok: