3 Mart 2010 Çarşamba

Yeşil Oda

Canım sıkkın... Neden bilmiyorum. Odam çok boş gözüktü gözüme. Ne eksik ki? Ben mi?...

Turuncu neşelendiren bir renkti hani? Neşeli değilim, hem de dolabımı turuncuya boyadığım halde...

Ne kaybettiğimi şimdi anlıyorum... Şimdi ağlıyorum. Çünkü bundan sonra kimse beni görmeyecek, kimse o merak ettiğim şarkının adını bana söyleyemeyecek.

Nasıl yani? Rüya değil miydi hepsi?...

...

Elimi kesmem önemli değil. Kimse beni göremiyor.

Yarın tekrar uyanacak mıyım? Beni korkutan ve gözyaşlarımın gözümde birikip düşememesini sağlayan o düşünce bu işte... Yarın duracak mı herşey?...

Dünya adil değil... İhtiyacım olan kadar sevgi yok burda. Varsa da hiç haketmeyen insanlar almış...  Hiç hayalimdeki kadarını bulamayacağım...

Saat 23:34.... Sayılarının arasında hiçbir orantı bulamıyorum şu an. Hmm mesela... 4 2nin 2 katı ama o üçe uymuyor.. olsun, uymasın. Hiç uğraşacak havada değilim...

Kendimi kandırmak ters tepebiliyormuş... Tek yeterli olan yavaş bir müzikmiş...  Kırpık bundan sonra benim olacakmış... Bütün eşyalar benim olacakmış...

Biliyor musunuz... Şimdi eşyaları istemiyorum.

Yazıyı bitirmeye niyetim yok... Peki hangi ara uyuyacağım? Müzik beni bırakmıyor...

Şarkının sözlerini anlamıyorum... Ama bence şu an "seni kaybettiğimden beri herşey garip" diyor... Aslında sözlerin ne dediğine de bakmıyorum... Arkada çalan gitar ve piyanonun ne dediğini de duyuyorum. "Yazı yaz" diyorlar. "Duvarları boya... git bağır!" Ama şarkı söyleyen adam onları duymuyor ki... Oturmuş sigarasını içiyor. Kendine isyan ediyor.

Ve şarkı bitiyor.. Noktalar bitiyor sanki.. Sigarası bitiyor adamın. Notalar yok oluyor. Herşey kağıtlar halinde havada uçuşuyor... Bunların hepsini şarkının bitmesinden sonraki sessizlik söylüyor, onu dinlediğimi biliyor..

O yeşil oda... Nerdesin?

Hiç yorum yok: