16 Temmuz 2010 Cuma

Üç yıl sonra...

Elijah'ın önünü görmesini engelleyen garip bir sis vardı etrafta. Sahnenin pek de açık ve canlı sayılmayan mavi ışığı yüzünden suyun altındaymış gibi hissediyordu kendini. Hava ılıktı aslında, ama onlarca ışığın altında gerçekten sıcak hissediyordu. Başı dönüyordu. Yürümek o kadar zor göründü ki bir an gözüne... Kendini bırakası geldi. Sahneden aşağı bıraksa kendini...
13 Ağustos'a geri dönmüştü sanki. 3 yıl önceye... Uyuşturucu, samandan yatağın üstündeki kuş tüyü yastık gibiydi o zamanlar. Tatlıydı, yumuşacıktı, parlaktı... Ve şimdi, 3 yıl sonra, yine bembeyaz kanatlarını germişti onu korumak için. Aradan geçen koskoca zamanı düşündü Elijah... Işık görmeyen, rahatsız samandan yatakları düşündü her gece üstünde yattığı. Kuş tüyü yastığı ve minik, sarı çerçeveli penceresi geri gelmişti sonunda.
Ne kadar da saçmaydı tekrar düşününce. Kendine işkence etmekten farksızdı... Onca zaman niye yastığını almak için savaşmamıştı ki? Nasıl da çabucak unutuvermişti o güzel günleri...
Ve şimdi, 3 yıl sonra... Elijah yine sahnedeydi. Yine bembeyaz kanatlarla sarmalanmıştı bilinci. Kimse yoktu onun için; sadece bomboş, kocaman bir alan... Sesini duyacak kimse yoktu o kocaman yerde, yine istediği gibi şarkı söyleyebilirdi. Özgürlüğün acı, sert tadıydı ağzındaki, şimdi anlıyordu. Birden rahatladı. Kimse yokken, özgürken, meleklerin kanatlarıyla korunuyorken neden korkuyordu ki zaten? Anlamsızdı, boştu.
Önündeki mikrofona baktı. Işıklardan dolayı mavi olan sisin arkasından çok güzel görünüyordu. Ellerini birleştirdi o mikrofonun üstünde... Ve söylemeye başladı. En sevdiği şarkıydı bu. Arkadaki müziğin nasıl gittiği umurunda bile değildi, şarkıyı arka arkaya iki kere söyleyecekti. İnsanların ne düşüneceğini düşündü birden... Gözlerini açıp mavi sisin arkasına baktı. Evet, gerçekten orda bir sürü kişi vardı. Nasıl olmuş da görememişti onları? Şaşkınlığı geçince tüm olaylar kafasında şimşek gibi çaktı; orada kimse yoktu aslında... Orda gördükleri yalnızca birkaç böcek gibiydi; değersiz varlıklardı hepsi... Herşeyi reddederek kafasını hızla sağ sola salladı. Tüm düşünceleri beyninin içinden çekip çıkarması için yine kendini bembeyaz kanatlara ve şarkısına bıraktı Elijah. Neden düşünüyordu ki? Düşünmek aptalcaydı. Gerçekleri görmek için gözlerini kapaması yeterliydi. O da öyle yaptı, göz kapaklarını rahat bıraktı. Kolayca kayıp aşağıya düşmelerini sonuna kadar hissetmek istiyordu. Yağmurun altında durmak gibiydi, her tarafından minik damlalar akıyordu sanki.
Titrek sesinin kocaman alanda yankılanışını dinlerken ciğerlerini doldurabildiği kadar oksijenle doldurmaya çalıştı. Benzin kokusuna benzeyen kokuların ve o garip mavi sisin içinde nefes almak çok zordu. Yine de herşey güzeldi... Ona güven veren ve ayakta tutan bir mikrofon, ona değişik görüntüler gösterip onu aldatan bir beyin, kanatlar ve... Titredi. Ellerini düşmeyeceğinden emin olmaya çalışarak mikrofondan çekti ve başını yokladı. Başı ordaydı. Sisin ortasında... Savunmasız...
Kanatlar yoktu.
Kusacak gibi oldu. Hemen tekrar mikrofona tutunup ağırlığının bir kısmını ona yükledi. Bir yandan kalan son gücüyle şarkıya devam etmeye çalışıyordu. Neden? Neden kandırmışlardı onu? Neden bırakıp gitmişti onu değerli arkadaşı?
Ve şimdi, 3 yıl sonra... Elijah. Kocaman sahnede. Sisin ortasında. Bomboş alanın karşısında. Yapayalnız.
Dudaklarını mikrofona yapıştırıp şarkının son birkaç sözünü söylemeye başladı haykırarak. İnanamıyordu. Gitmişti... Bitmişti. Belki hiç olmamıştı. Ve şimdi son kelimenin sırası gelmişti... Tüm gücüyle mikrofonu  fırlatıp attı hiçliğe. Gözleri acıyordu, mutsuzdu, umutsuzdu. Kendisine ait olduğudan emin olmadığı elleriyle yüzünü kapattı.
Ve şimdi, 3 yıl sonra... Elijah. Yine ağladı yalnızlıktan.

Hiç yorum yok: