21 Şubat 2010 Pazar

Tavşan

Hüzünlüydü James... Ne yapacağını bilmiyordu şu sıralar. İşe yaramazdı. Kendini çok suçlu hissediyordu aynaya karşı. Burdan sonra başka ne yapabilirdi ki? Gitarını alıp gitmeyi düşündü yine, annesinin sabah kalkınca yaşayacağı acıyı unutarak... Sonra durdu. Neden bir ailesi vardı ki? Bunu düşünürdü bazen... Sevdiği herkes için "keşke olmasalardı" demekten alamıyordu kendini. Bu düşünce yasaktı, öğrenilirse yanlış anlaşılabilirdi. Ama aslında James yalnızca kendi ayakları üstünde durmak istiyordu. Birisini hem sevmek, hem suçlamak gibiydi bu... O, kararını vermişti.
Nefesini verirken düşüncelerini de dışarıya attı. Ve en ufak bir mantık olmadan gitarını çantasıyla birlikte sırtına alıp dışarıya çıktı. Düşünmemesi gerekiyordu, düşünürse bir şeyler onu tekrar "eve" itecekti. İşte ilk âşık olduğu yerin önünden geçiyordu... Ve ilk reddedildiği yer... Ve şimdi de arkadaşlarıyla kavga ettiği yer... Hepsini hatırlayacaktı. Unutursa hiçbir şeyin anlamı kalmazdı ki...
Yağmur başladı. Bundan güzeli olabilir miydi? Hafif rüzgar, minik damlalar... Birazdan güneş doğmaya başlayacaktı. Sonra annesi ve babası uyanacak ve James'in evde olmadığını göreceklerdi... Panik içinde polisi arayacaklardı. Kimse, ama kimse James'in neden gittiğini tam olarak bilemeyecekti. Çünkü bunu James de bilmiyordu... Önemsemiyordu da zaten. Sadece takip etmesi gereken bir şey vardı, James de takip ediyordu.. Ne olduğunu ileride görecekti..

Hiç yorum yok: