2 Şubat 2010 Salı

Üç Nokta ve Soru İşareti

Boş sokak... Yanıp sönen eski sokak lambaları... İşte yine burdayım. Şu saçma yağmurlu şehirde... Ve yine gece. Yine karanlıktan korkuyorum. Yine karanlıkta kalıp korkmaya devam etmek istiyorum.. Yine nefes aldığımı hissediyorum... Hafiflik, yerini kuş tüyüyle dolu bir sandığın ağırlığına bırakıyor. Ne yapıyorum ben... Binalar bana gülüyor sanki. Umurumda değil. Yalnızca şemsiyemi fırlatıp saçlarımı ıslatmak istiyorum. Biliyorum ki sonra hasta olacağım, umurumda değil. Bu gece yalnızca benim. Bu gece yalnızca bu gece, daha fazlası değil. Yarında değiliz, bu gecedeyiz. Bu gece günahların gecesi...
Siyah kedi yanımdan hızla geçiyor. Bu sefer lanet batıl inançlara uyup saçımı çekmeyeceğim. Kötü şans, gel beni al! Siyah yelkenimizi açıp karanlık yolculuklara çıkalım!..
Yine aynı melodi.. O kalın ve sıcacık ses... Yine kafamın içinde yankılanıyor. Merak ediyorum... Nereden geldi o melodi? Nereden geldim ben? Nereye gidiyoruz?..
Yol düz, uzun... Yanımda sürekli değişen eski binalar... Camlardan birinden yansımama bakıyorum. Yansımam bana cesaret veriyor. Bana gülümsüyor. İşte yaptım, şemsiyemi attım! Gecenin karanlığı damla damla saçlarıma akıyor. Soğuk, ıslak... O melodi gibi değil. Bu melodi gibi değil. Beni siyaha boyayışını izliyorum. Yalnızca yürüyorum. Ve artık şemsiyeli korkak kız değilim. Şemsiyem arkamda. Onu daha da geride bırakıyorum, her adımımda, her nefesimde. Ve binalar değişmeyi sürdürüyor.. Gök gürültüleri olmayınca yağmurun anlamı yokmuş.. Bunu fark ediyorum. Neyseki o korkunç gürlemeler beni terk etmiyorlar. Buradalar, hep beni korkutmaya devam edecekler. Bunu seviyorum, yağmuru arttırıyor. Beni daha çok siyaha boyuyor... Gök yüzüyle bütünleşmemi sağlıyor. Biliyorum ki bir gün yıldızların yanında parlayarak koşacağım.
Ne istiyorum? Ne yaşıyorum? Ne hissediyorum? Bunların önemi var mı... Tek önemli olan şey saatti; ve şimdi o yok. Zaman yok. Önemli bir şey yok. İstediğim kadar uyanık kalabilirim. Güneşin doğuşunu izleyebilirim. Eğer doğarsa... İnsanlar ortaya çıkmadan buradan gidebilirim. Üzerimdeki siyah boyayı temizlemek zorunda da değilim. Yollar sonsuz, yalnızca yürümem gerekiyor. Nasıl bir son olacak ki? Nefesim mi kesilecek?.. Her şeyi unutacak mıyım?.. Kendi sonumu kendim yazabilirim aslında.. Herşey bir ipe bağlı, gerçek anlamda... Biraz kalın bir ip gerçi... Halat diyebiliriz.. Herneyse... İşte benim sonum. Koca bir soru işareti... Ben buyum. Üç nokta, ve soru işareti... Peki neden bitiremiyorum hâlâ... Neden...?

2 yorum:

Angelina dedi ki...

Çok... çok... çok güzeldi... Zaten iyi hissetmiyordumi tam üstüne geldi yani... Okumak için böyle bir şeyler arıyordum zaten... Çok güzel olmuş, ilham perilerin seninle olsun...

Rider dedi ki...

Teşekkür ederim.. Desene iyice depresyona itmişim seni:D Ruh halim çok değişken.. Bu yazıyı yazdıktan sonra yatağımda neşeyle oturup sıcak çikolata içmiştim sanırım:D Evet, duygular konusunda sorunluyum biraz.. Ama sorunlu olmasam böyle karamsar yazılar yazamazdım zaten :D