5 Eylül 2010 Pazar

Yarım kalmış...

Sisli bir gürültü duyuluyor.
Camlar bile artık kırılmak için yalvarırken ben ayaktayım. En öndeyim, ya da belki en arkada...  Kimin umurunda, tüm ışıklar için bir "son"um. Ne haddime ki bunlar; haykırırken bile ses çıkarmaktan korkan bir çocuğum. 
Hepsi basit bir göz kaleminin suçu anne. Ben bir şey yapmadım...
Sabah okula gitmemek için hasta numarası yapan o tatlı prensim hâlâ. Adını bile bilmediğim bir günden kalma kar taneleri tekrar tekrar uçuşuyor içimde... Bıraksalar yine gider, yine kardanadam yaparım öleceğimi bile bile. 
Ben on yedi yaşındaydım üçüncü ölümümde... Diğerlerini hatırlamıyorum bile. 
Bağırışlar sıcacık yankılanıyor içimde dün gibi. 
"Senin derdin ne Ryan? İlaçlarını içmedin mi? Yoksa erkekarkadaşın falan mı öldü?"
İlaçlarımı içmiştim o gün. Hep içerdim... Ve bazen de olması gerektiğinden biraz fazla. 
Ölümüm bile yarım yamalak oldu anne... Ama benim suçum değil. Gerçekten.
Yarım kalmış bir bedenle ölümü izlemek, o bedenle ölmekten çok daha ağır gelmişti o gün. O gün her şey farklıydı... Beni o gün kendi nefesimle boğmuşlardı.
"Kimin umurunda ki Joe... Aptal bir göz kalemi."
Basittir bazen gerçekler... Kulaklıksız dinleyemem müziği hâlâ. Dedim ya, korkarım sesli haykırmaya... Yarım kalmış öykülerin ağırlığı gibi yüklenir omuzlarınıza dünya, yarım kalmış bedenler olarak. 
Ve o gün beni suçladınız.
Ne bekliyordum ki? Çok basittir gerçekler...

2 yorum:

Ecehan dedi ki...

"Kendi nefesimde boğulmak"
Bu çok çarpıcı idi.

Rider dedi ki...

bunu insanın bir şey için çok çabaladığı, sonra o şeyi elde edince bile insanlara ve en önemlisi kendine yaranamadığı durumları belirtmek için kullandım.. O zaman çabalarken harcadığın her ter damlası ve her nefes seni yavaşça öldürür.. Pek belli olmuyor yazıda gerçi, ama istediğim şekilde odağı o kısıma çekmiş olduğumu duyduğuma sevindim :)