Yine evde boş boş yürüyorum. Amaç yok, hiç olmadı...
Gökyüzü gri. Mutfaktayım, yerde bir kağıt parçası...
"Pazartesi, amaçsız yürüyüşüm dışarıda olacak"
Okunaksız bir el yazısı, yine bir vaat. Hâlâ sıkılmadın mı?
Ah Sarah...
Sen hiç aynaya gerçekten baktın mı?..
Peki ya denizlere
Görmedin mi her şeye savaş açmış dalgaları?
İlk günkü gibi, bir çocuğun umuduyla salmışsın saçlarını
Rüzgara...
Gülümsüyor gözlerin pes etmeden
Yaşla dolmuş olsalar da...
Ah Sarah...
Hiç tam olarak ağlayamadın mı?
Güneş batarken turuncuya dönen bulutları günün yorgunluğuyla izlemeden
Gündüzü gördüğünü mü sandın?
Daha hiç yaşamadan
Ölebileceğine inandın mı?
"Son defa"ların verdiği haz... Belki de hayatımın tek mutlu anı...
3 yorum:
hep yarım yarımız.. ne tam olarak yaşabiliyoruz ne de ölebiliyoruz. tamamen kaptırmak lazım belki de kendimizi ;)
Hatırlattığın için sağol demeliyim bi kere.
Evet "hangi son defalarımız" hayatlarımızın köşe başıydı acaba? Çok felsefik konulara götürebilir hepimizi.
Farkında olanları seviyorum, hangi konuda olursa olsun Pipacım.
sevgiler
Öncelikle yorum yazdığınız için teşekkür ederim..
"ne tam olarak yaşayabiliyoruz, ne de ölebiliyoruz." Doğru bir şey bu... Kim hayatının her gününü, her saniyesini yaşadığını söyleyebilir ki bu dünyada? Bana göre insan bolca ayak izi bırakmaya çalışıyor yürüdüğü yollarda. Ölmemeye çalışıyor, tüm çabası bu yüzden... En azından ben öyle düşünüyorum. Kendimizi tamamen kaptırsak, yeterince ayak izi bırakabilecek miyiz? Ben bundan pek emin değilim.
Hayat, bir resim gibi ama sonsuza uzanıyor... Bizse o resimden yalnızca kendi görebildiklerimizi yaşıyoruz. Belki bir toz tanesi kadar küçük bir parçayı... Belki de kocaman bir kısmı. İşte burda devreye "farkındalık" giriyor. Önümüzdeki resmin ne kadar farkındaysak, ne kadar algılayabiliyorsak, o kadar çok şey yaşıyoruz...
İsimlerle cevap vermeyi pek sevmiyorum, ve genelde kısa cevaplar veremiyorum fark etmişsinizdir :)
tekrar teşekkür ederim...
Yorum Gönder