7 Ağustos 2010 Cumartesi

Kağıt Gemiler

Hayallerimi götürdü kağıt gemiler gün batımına doğru. Yalnızca mum yakıp izledim onları... Huzur ve sabırla. Rüzgara açtım kollarımı, hiç gelmeyeceklerin yerine. Tüm o düşman sular rahat bir yatağa dönmüştü sanki. Parlak yorganın altında bir yerlerde kaybolmuştu kaderlerini yazdığım tüm ruhlar. Şimdi sıra bendeydi...  Güneşin yorgun ışıklarını yansıtan bu sonsuzluğun arasında kaybolacağımı bile bile adım attım ben. İleriye doğru, çırılçıplak bir cesaretle yanıp tutuşan bir adım. Benim minik beyaz gemim de çıkmıştı yola. Suyun gölgelerinin arasına saklanıp izledim onu. Takip etmeye çalıştım, izin vermedi dalgalar. Bedenimin tüm kapılarını açtım ben de, sonsuz denizi içime aldım. Her damlasını yaşadım tek bir saniyede... Kağıt gemim ordaydı, tam fırtınanın ortasında. Hayallerimi taşıyan gemilerin çok arkasındaydı. Sonra anladım, tüm gemilerin gittiği yerler farklıydı. Hayallerimi tutmaya gücüm yetmedi, bıraktım. Şimdi bir tek ben ve kağıt gemim kalmıştı koca denizde... Gözlerimi açıp baktım yukarıya, üstümdeki tatlı suların da üstüne... Bulutlara baktım, orda yoktu aradıklarım. Gökyüzünün maviliğinde aradım gerçek beni. Yoktu... Aşağıdaysa yalnızca pamuk gibi kumlar... Herşeyin başına dönmüştüm işte. Kağıt gemilerin gidişini izledim yine. Arkalarından el salladım onları göremeyinceye kadar. İçlerinde vedalarımın yankılarından başka bir şey kalmadı en sonunda. Ben de arkamı dönüp gittim... Bir an bile düşünmeden.

Hiç yorum yok: