12 Ağustos 2010 Perşembe

Papatyadan Taç

Rüzgar saçlarımı bir o yana bir bu yana savururken titredim. Soğuktan değil, korktuğumdandı bu ürperti. Tüm hayatım dalga geçiyordu sanki benimle. Yalnızca bir taçtı istediğim. Papatyalardan yapılmış, basit bir taç... Ve hayat bana verdi onu. Yatağımın üstünde duruyordu soluk renkli papatyalar, yapayalnız, bomboş odada... Bomboş yatakta. Doğum günümden bir gün önce... Benimle dalga geçti her bir beyaz yaprak. Umutsuzluğumla dalga geçtiler. Çünkü hayallerimdeki ışıldayan gözlerden eser yoktu o siyah duvarlarda, minik hayatımda... Kimse onu saçlarımda görmedikten sonra tacın ne önemi vardı ki?... Hayat resmen dalga geçti benimle... Tüm arzularımı kullandı. Ben buraya ait değilken, bu hayat nasıl bana ait olabilirdi ki zaten? Başından beri gitmem gerekirdi benim... Kaçmam gerekirdi bisikletime atlayıp. Sarı saçlarımı aramam gerekirdi... Kovalamam gerekirdi hayallerimi, bense uçup gitmelerine izin verdim.  Geriye kalansa saçma bir şaka... Saçma bir papatya. Üflediğim o tek mum, dilediğim o tek dilek... Tam da hayalimdeki gibi bir elbiseyle. Mavi, üstünde rengarenk çiçekler... O gözlerin buğusu olmayınca ne anlamı var ki?... Hiçbir zaman o dileğin gerçek olacağına inanmadıktan sonra ne önemi var tüm o hediyelerin?... Saçımda gezen rüzgarı, korkumu anlatacak kimse yokken...
Niye mutluyum ben?
Niye bir tacım var benim?

Hiç yorum yok: