31 Ağustos 2010 Salı

Kırmızı Boş Kanepe

Müzik çok hüzünlüydü... Ayağımın altında acınası haldeki tahtalar adımlarımın ağırlığıyla inliyordu. Sessiz olmaya çalışarak kocaman, tozlu kitaplığa doğru yürüdüm. Zamanın vahşice saldırısına uğramış kapaklarında saklı binlerce hayatı hissedebiliyordum parmaklarımın uçlarında... Ellerim müziğe uyum sağlamış, kitapların yüzeylerinde dans ediyordu adeta. Kitaplığın yanında durup camdan dışarı baktım... Beyaz elbise giymiş, zifiri karanlık gecenin ortasında yanan sokak lambasının çığlıklarıydı beni donduran. "İmdat!" diyordu... 
Arkamda Joseph, tüm bunlardan habersiz, kırmızı eski kanepede kıvrılmış uyuyordu. Onu rahatsız edebilecek tek şey bendim... Ben ve altımda inleyen tahtalar....
Parmak uçlarımda, bir balerinin zarafetinden çok uzak bir biçimde merdivenlere doğru yürümeye başladım. Joseph'in aşağı sarkan elinde sigarası kendi kendine yanmaya devam ediyordu. Geri dönüp sigarayı yavaşça ince parmaklarından kurtarıp söndürdüm. Odama çıkmadan önce son kez baktım karman çorman salona... Aslında o karanlık odaya gitmek istemiyordum, burda kalmak çok daha iyiydi. Ortadaki sehpada yanan küçük mumu izleyerek uyuyabilirdim... Hem Joseph yanımdayken karanlıkta saklanan kabuslardan korkmama gerek de yoktu. Nasılsa o bir şekilde kovardı onları... Güçsüz bedenine rağmen... O hep kazanırdı. 
Sehpanın karşı tarafındaki kanepeye yavaşça uzandım. Joseph'in göz kapaklarının altında hangi oyun oynanıyordu şimdi? 
Uyanık olsa ve ona baktığımı görseydi ne diyeceğini merak ediyordum. 
"Sende farklı bir şey var..." Çok sıradan. 
"Hayat garip, değil mi?" ...
Ya da belki yalnızca muma üfleyip görünmez olurdu... Ve son olarak çok güzel bir ışık oyunu görüp uykuya dalardım...

Hiç yorum yok: